15 Mayıs 2012 Salı

Sonrası yok.

Uzun zamandır adam gibi yazamadığımı fark ettim. Önceden ellerimi klavyenin üstüne koyardım ve dökülürdü kelimeler. Bazen uzun, bazen kısa... Ama olurdu işte, bunun gibi değil.
Hisleri dökmekte mi zorlanıyorum yoksa artık bir şey hissetmek mi zor? Ya da hiçbiri değil de başka meseleler mi kurcalıyor beynimi?
Çok düşünüyorum aslında şu sıralar. Bir yandan okul yoruyor, bir yandan olup bitenler.
İçinde suçsuz öğrencilerin yargılandığı, yıllar hapis giydiği bir mahkemenin olduğu okulda okuyorum. Bir yanda "özgürlük" diye bağıran insanlar/ suratsız polisler, bir yanda Starbucks'ta oturmuş kahvelerini yudumlayan okulumun öğrencileri. Ben dersime koşuyorum, aklım etrafı polislerle kuşatılmış o kalabalığın arasında ve kafamda onlarca düşünce.
Sınıfları Starbucks'a dönüşmüş bir okulda okuyorum.
Derse koşuyorum, dersten kalmamak için koşuyorum. "Özgürlük!" diye bağıramıyorum. Özgürlük kısıtlı. Özgürlük birilerinin istediği kadar.
Az sonra ben dahil herkesin elinde akıllı telefon olan bir sınıfa gireceğim.
20 yaşında bir genç az sonra 11 yıl hüküm giyecek.
Arkadaşlarım bunu Galatasaray'ın galibiyet haberleri arasında fark etmeyecekler bile. Etseler bile ne olur ki?
Ben fark ettim de ne oldu ki?
Tiyatrolar perdelerini kapatacak. Cebinde kocaman çek defterinden başka bir şeyi olmayan bir adam belki gelecek "bu oyunu oyna!" diyecek. Koca sanatçılar işsiz kalacak.
Ben yine sınıfları Starbucks olmuş okuluma gideceğim.
Sonra?
Sonrası  yok işte,  kendi kendime düşündüm. Hepsi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder