Zorunlu şeyleri sevmem, ama zorunda olmak başka. Saçmalamayı severim, ah bir de edebiyatı. Sizi edebiyetle seviyorum. Ekran klavyesini de severim tabii, 5 saat sürse de 2 cümle yazmak yine de kalkıp klavyeye uzanmaktan iyidir. Üşengeç değilim aslında, sadece üşenmeyi severim. Düşünmeyi, dinlemeyi... Birini, yalnız birini... Hadi Küçük Prens, gezegenine dön ve yolda Kara Balık'a sevgilerimi ilet.
16 Mart 2013 Cumartesi
Neydi?
Ne kadar da iyiyizdir insanları yargılamakta, insanları gruplara ayırmakta.
Bir Tanrı varsa eğer yukarda, sen ona hangi ismi söylersen söyle, birlikte yolladı bizi dünyaya.
Kaşımız, gözümüz, ağzımız, burnumuz, ellerimiz, kollarımız... Gülüşlerimiz sonra, gözyaşlarımız... Hiçbirimiz farklı değildik birbirimizden.
Bilmiyordum tenimin rengi neydi, hangi ülkedeydim, dilimin adı neydi ya da din... Neydi?
Bir çocuktum sadece.
Küçücük bir çocuktum, karşı komşumuz bizle aynı renkte değil diye öldürülürken.
Küçücük bir çocuktum, bakkal amca bizle aynı dili konuşmuyor diye öldürülürken.
Küçücük bir çocuktum, kimler kimler bizle aynı şekilde dua etmiyor diye öldürülürken.
Dövülürken.
Yakılırken.
Susturulurken.
Yok edilirken.
Küçücük bir çocuktum sadece.
Küçük bir çocuğun gözlerine bakıp onu yargılayabilir misiniz?
Doğduğu topraktan, inandığı Tanrı'dan dolayı onu suçlayabilir misiniz?
Belki beyazım, belki siyahi, belki alevi, belki sünni, belki de hiçbiri.
Belki de hiçbiri değilim.
Sadece insanım ben.
Sınırları olmayan bir dünya düşleyen.
Beni yargılayabilir misiniz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder